Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

2 Nisan 2015 Perşembe

Motto : never look back!




        Telefonun ismi yazılı yeşil ekranı kırmızı tuşa basınca önce griye döndü sonra da isim yok oldu.. Hayatımın kırmızı tuşuna ne zaman bastığımı hatırlamıyorum ama şu anda her şey gri. Oysa melankoliyi sevdiğim kadar severdim griyi ama sanırım hep gride kalsın istiyordum. Yok olmaktan ölesine korkuyorum. Belki de tam da bu yüzden var olmak kendimi kanıtlamak için olabildiğince çok hayata dokunmaya çalışıyorum..

         Gitti mi her şey ters gidiyor hayatımda. Evrende zerre kadar yer kaplayamamış olmaktan yakınırken bi insanın kalbinin tamamını dolduruyor olmaktan şikâyet ederken buluyorum kendimi. Kendimle çelişiyor; kendimi tanıyamıyorum. Kendime bu kadar yabancıyken, iki adım geriden izlerken, hayretler içinde bakıyorken kendime başkalarının beni anlayabilmesini beklemek... sanırım fazla bencilce.

         Korkuyorum gitmekten, terkedilmekten. Ama daha çok terkedilmekten. Bu yüzden hep ben gidiyorum. Bir yerde herkes gittikten sonra yalnız başına oturmuş da bir türlü kalkamamış gibi bir halim var.

         Geçmiş diyorum, hiç geçmiyor. Üstü tozlanıyor belki, belki tamamen kaplanıyor tozla sonra bahar geliyor ve onunla birlikte hafif bir rüzgâr. Rüzgâr sıcacık, yumuşacık ama bütün o tozu silip süpürüyor. Ulan diyorum bu yok olmamış mıydı? Yoktu hiç derken dokunuşunu hissediyorum içim acıyor. Acıyor da acıyor. Bir kumsaldaki kumla kaplasam, gömsem bi mezar kazıp içine, atsam diyorum. Canlıyım, buradayım diye haykırıyor.

          Sonra şimdiki zaman geliyor. Hey! diyor. Bak, ellerini tutuyorum, gözlerine bakıyorum. Seni seviyorum. Seninle yürümek, koşmak istiyorum. Geçmişine takılırsan düşersin diyor, koşuyoruz. Ve bi engelli koşuda gerideki engele takılıp elenmek, yarış dışı olmak kadar mantıksız bir şey olamaz.

         Haklı.. Geçmişi affediyorum,küs kalmanın bi manası yok. Şimdinin elinden tutup yürüme zamanı. Gelecek her ne kadar bilinmez olsa da şimdi güvende hissediyorum. Gri belki, belki yeşil değil ama zaten biraz melankoliyi kim sevmez ki ?

kim sevmez?

12 Şubat 2015 Perşembe

Kızamazdım ama..


Düz olduğunu iddia eden; evet için 1 hayır için 2 yi kullanan, bazı bazı da Ayhan Işık gibi "Nevet" diyen bir adamdı. Saçma sapan, okuduğumda içimden "aptal" dediğim, beni güldüren akrostişler yazardı. Bazen çok inatçı bazen kendinde değildi. Benimleyken kendinde hiç değildi.

Susardı uzun uzun, bakamaz susardı. Otururduk çoğu zaman. Sonra başımızı kaldırıp yıldızlara bakardık. Sessizlik uzayınca konuşurdum, ben hep konuşurum. Konuştuklarımın anlamsız olduğunu düşünür utanır, sonra yine konuşurum. Sessizlikten korktuğumdan. O da göz temasından korkardı. İkimizin de defoları vardı bu yüzden çok tercih edilmeyen insanlardık. Bu yüzden o koordinatlarda yıldızlar gökyüzünde henüz ışıldamazken bi şarkının nakaratında denk gelmiştik belki de. Belki böyle anlamlar yüklemek çok saçma..

Sonra konuşurdu tane tane, emrivaki ve sakince. Dinlerdim, inanmadan. Yalanlar söylediğini bilir susturmazdım. Yalan söylerken hiç bakmazdı gözüme. Bu sebeptendir ki sadece dört kez göz göze geldik ve dördünde de dudakları kıpırdamıyordu.

Kötü biri değildi ama iyi biri de. Bu konuda sıfatsızdı. Sadece güzel bir sakinliği vardı ve çok sevdiği bir hırkası. Daha sonra delik deşik etmek isteyeceğim, kafamda üzerinde o hırka varken kurşuna dizdiğim hali..

Sevdiği, sevdiği demek ne kadar doğru bilmiyorum çünkü çok bilmezdi o bunu, hayatına giren diyelim biz, kadınlara hep aynı şekilde davrandığını; hep aynı noktalardan vurduğunu öğrenecektim çok geçmeden. Kızamazdım. Başka türlüsünü bilmezdi çünkü. Kızmazdım ama küsebilirdim değil mi? En azından buna hakkım vardı?

Ençokdahaklıçıktığımaüzülüyorum.Haklıçıkmamakiçinelimdengeleniyapmıştımhalbuki.Dünyanınyuvarlakolduğunuispatlamasınıbeklemiştim. Birdesırtımınbanaenyakınyerolduğunu.Olmadı. Onunbirsırtadeğilaynayaihtiyaçduyduğunuanladığımdaisegülümseyecektim,buruk.Zatenbirazburukolmayanşeylerçokdahoşdeğil.Benimiçin.

Ardında birkaç şarkı bıraktı, birkaç fotoğraf bir de izlenmeyen diziler. Kızamazdım. Nefret de edemezdim değil mi? Ama en azından küsebilirdim. Ben de küstüm. Nefes aldım, birkaçyüz adım attım, bir güzel şarkı mırıldandım içimden, gökyüzüne haykırdım. Duyardı.Aynı gökyüzüydü paylaştığımız. Farklı pencerelerden baktığımız aynı gökyüzüydü çünkü.

küstüm.


17 Ocak 2015 Cumartesi

Orada mısın?



"Bu video hayata bakışınızı değiştirecek", "Bu kitap hayatınıza bambaşka bir gözle bakmanızı sağlayacak" ... O videoyu izledim, o kitabı da okudum. Ne hayatım değişti, ne de ona olan bakışım. Böyle iddialı cümleler hiç kurmadım, kuranların da başardığını hiç görmedim. Neysek o kaldık hep. Değiştik elbette ama bunu yapan cümleler yahut görseller değil kanlı canlı insanlardı. 


Büyük büyük cümleler kurup onların eteğinin altına sığınmak.. Ne bileyim sanki biraz acizlik gibi. Ya da güçlü ve heybetli görünmek için bir duvar. Ama duvarlar yıkılabilir, çoğu zaman da yıkılır. Balyozu vuran kişi de hep o duvarı inşa eden olur. Yazık. 

"Seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim." 

" Ne olursa olsun  yanındayım!"

 "Uzattığın eli tutmak için hep orada olacağım..."

 Düşünüyorum da ayrı ayrı ve aynı zamanlarda çokça duyduğum cümleler. Vazgeçti, yanımda değildi ve elim havada boğazımda koca bir düğümle o bembeyaz zemine yapışıp kaldım. Kaldık. 

Dengesiz, inişli çıkışlı veya aptalca her ne dersen öyle insanlarız az çok. Zaten terazi de asla dengede değil. Asla. Ortamız yok daha çok ortaklıklarımız var. Siyah ve beyazız. Griyi bilmeden, orta yolu görmeden geberip gidiyoruz. Ve çoğu kez farkına varmadan.

 Farkına varmak, farkında olmak, yaşarken orada olmak.Sahi kaçımız oradaydık? Ama gerçekten, tüm benliğimizle? Beyinlerimiz, kalplerimiz onlarca parçaya bölünmüş durumda. Yemek yerken aklımız otoparkta, araç kullanırken işte, işteyken sevgilide, sevgiliyleyken cüzdanda... Dünyanın en zor işini yapmayı kendime misyon edindim. Orada olmak istiyorum, orada kalmak asılıp öylece bakmak değil. Birinin elini tuttuğumda avucundaki çizgileri hissetmek, sahilde durmuşken rüzgarın getirdiklerine şahit olmak, yaprakların hışırtısını duymak, üşümek, terlemek, sevmek ve sevişmek. Hepsini tam zamanında yapmak, kaçırmadan. Aklıma mukayyet olmak.

 Düşünmeden yaşamak değil kastettiğim yanlış anlaşılmasın aksine tamamen bilinçli olarak yapmak her ne yapıyorsak. Düşünsene sarılırken sadece O'nu hissetmek..Dünyanın en güzel duygusu bu değilse ne ? Gerçekten gözbebeklerinde kendini görmek ve karşındakine o küçük dünyadan kendinin en güzel,en parlak halini göstermek. Bundan daha özel bir an düşünülemez. Bundan daha fazla dokunamaz insan hayatlara. Ve kalıcı olmaksa insan oğlunun hayattaki yegane amacı işte orda kalmalı.. 

Yaşayanlara, orada olabilenlere selam olsun.